Hamido ve Özal’ın Hatırlattıkları

 

 

Biri siyasette kişilikli duruş ve cesaretin, diğeri ise vizyon sahibi olmanın ve dönüşümcü liderliğin sembolü oldu. Her ikisi de siyaset tarzlarıyla yaşadıkları döneme damgasını vurdu. Birisi 17 Nisan 1978’de, diğeri ise 17 Nisan 1993’de hakka yürüdü.

 

Doğdukları şehir açısından bakıldığında ise her ikisi de Battalgazi, Danişment Gazi, Niyazi Mısri, Somuncu Baba, Fethi Gemuhluoğlu, Sait Çekmegil, Şemsi Belli ve Ahmet Kaya gibi Malatya coğrafyasını ve insan karakterini mayalayan ve bu toprakları Selçuklu dönemindeki adıyla Darur Rif’atyani yüksek irtifalı insanlar diyarı yapan düşünce ve aksiyon insanlarımızın bugüne uzanan halkaları oldu.

 

Hamit Fendoğlu, nam-ı diğer Hamido… 27 Mayıs darbesi sonrasında gösterilere katıldığı ve Demokrat Parti, Bayar ve Menderes’i desteklediği için idamla yargılandı. XIII. Dönem Malatya Milletvekili seçildi. 1975’de Malatya’da yaşanan toplumsal olaylar sebebiyle bir süre Gürün’de cezaevinde yattı. 11 Aralık 1977 yerel seçimlerinde bağımsız Malatya Belediye Başkanı seçildi. Seçildikten yaklaşık 4 ay sonra 17 Nisan 1978’de ülkeyle ilgili karanlık hesaplarını gerçekleştirmek isteyen şer güçler tarafından gönderilen paket bombanın elinde patlaması sonucu gelini ve iki torunu ile birlikte hayatını kaybetti.

 

Hataları olmuş mudur? Çok büyük bir ihtimalle elbette olmuştur.  Ancak Hamido, Malatya ve Türkiye siyaset tarihine tarz, duruş ve cesaret sahibi bir siyaset adamı olarak geçti. Basit çıkarlar uğruna kimseye eyvallah etmedi, siyaseten adam satmadı, ayak oyunları yapmadı, her şartta hep haktan ve halktan yana durdu. Siyasette özü sözü bir olmayı ve kimsenin karşısında eğilip bükülmemeyi ilke edinmişti. Tıpkı kudretli Osmanlı padişahlarına karşı hakkı söylemekten perva etmeyen, gördüğü yanlış karşısında susmayan, bütün bunların karşılığı olarak görmediği işkence kalmayan, yaşamının 20 yılını sürgünlerde geçiren ve 70’li yaşlarında sürüldüğü Limni adasında ayaklarındaki bukağılar (pranga) ile mezara gömülen hemşerisi Niyazî-i Mısri gibi…

 

Turgut ÖZAL, halkın tanımlamasıyla sivil, dindar ve demokrat cumhurbaşkanı…

 

Hiç şüphe yok ki, cumhuriyet tarihimiz boyunca bu tanımlamayı en çok hak eden insanlarımızdan biriydi Özal… Bu tanımlama aslında ülkemiz için bir “model insan” tanımlamasıdır aynı zamanda. Bu kadim coğrafyanın tarihsel yürüyüşünü devam ettirebilecek siyaset insanlarının olmazsa olmaz kimlik kodları: Sivil, dindar ve demokrat…

 

Militarizmden, tepeden inmeci yaklaşımlardan, vesayet ve darbelerden, oligarşik denetimcilikten bunca çekmiş bir ülke için ne kadar da anlamlıydı sivil ve demokrat bir duruşa sahip olmak...

 

Ne kadar da anlamlıydı dinlerle yoğrulmuş, İslam’ın sancaktarlığını yapmış bir coğrafyada dindar olmak ve kendini bu toprakların kanı, canı, kültürü, sanatı, medeniyeti kısacası her şeyi olan İslam’a atfetmek. Ne kadar da anlamlıydı bu topraklarda ne yapılacaksa bunu mutlaka İslam’dan yola çıkarak yapma iradesine sahip olmak…

 

Özal, 12 Eylül öncesinde DPT Müsteşarlığı ve Başbakanlık Müsteşarlığı, sonrasında ise Bülent Ulusu hükümetinde başbakan yardımcılığı yaptıktan sonra 20 Mayıs 1983`de Anavatan Partisi`ni kurmuş, daha birkaç ay geçmeden 6 Kasım 1983`de gerçekleştirilen seçimlerde partisini tek başına iktidara taşımış ve başbakan olmuştu.

 

Zor bir dönemdi. Darbe sonrasıydı. 12 Eylül, ülkenin ve milletin üzerinden silindir gibi geçmişti. Kudretli generalleri razı etmeden bir şey yapmanın mümkün olmadığı yıllardı. Doğu bloğundaki değişimler henüz başlamamıştı. Ülkede devletçi ve kapalı bir ekonomi hüküm sürüyordu. Özal, işte böyle bir ortamda Başbakan olmuştu. Bütün bu olumsuzluklara rağmen ülkede büyük bir dönüşüme imza attı.

 

Ülke vizyoner ve dönüştürücü liderlikle onun döneminde tanıştı. Özgürlüklerin önü açıldı. Düşünce özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü… Düşünen insanın başında “demoklesin kılıcı” gibi sallanan TCK’nın 141, 142 ve 163 maddeleri onun döneminde kaldırıldı. TBMM’de İnsan Hakları Komisyonunun kurulmasını sağladı. BM tarafından hazırlanan İşkence ve Kötü Davranışla Mücadele Sözleşmesine imza koydu. 1987’de AİHM’e bireysel başvuru hakkını kabul ederek, AİHM’i hukuk sistemimizin parçası haline getirdi, aynı yıl AB’ye tam üyelik başvurusunda bulundu.

 

Cesurdu, ülkesiyle ilgili hayalleri vardı, insanına güveniyordu, hoşgörülüydü, ülkesinin bütün eğilimlerini partisinin çatısı altında bir araya getirmişti. Her düşünceden entelektüelle sabahlara kadar süren tartışmalar yapardı. Bugün yeni Türkiye’den bahsedebiliyorsak, hiç şüphe yok ki bu, T. Özal ile başlamıştı.

 

O’nun döneminde ülke kapalı ekonomiden piyasa ekonomisine geçmiş ve dışarıya açılmıştı. İktidarda bulunduğu 1983-1991 döneminde Türkiye ekonomisi hızlı bir büyüme gerçekleştirmişti. Radyo ve televizyon üzerindeki devlet tekelini kaldırmış ve ülkeyi renkli televizyonla tanıştırmıştı. Bilgisayar kullanımı yaygınlaşmış, haberleşmede devrim yapılmış, otoyol yatırımları hız kazanmış, telefona ve elektriğe kavuşmayan köy kalmamıştı. Bir taraftan Anadolu insanının potansiyelini harekete geçirirken, diğer taraftan gümrükleri indirerek devlet beslemesi işadamlığına son vermişti.

 

Ekonomik büyümenin canlı olduğu 1950-1980 döneminde dünya ihracatı 33 kat artmışken Türkiye’nin ihracatı sadece 11 kat artabilmişti. Oysa Özallı yıllar olan 80-88 döneminde dünya ihracatı %40 artarken Türkiye’nin ihracatı %300 artmıştı. İhracatımız 6-7 yıl içinde 3 milyar dolardan 12 milyar $’a çıkmış, döviz rezervi 1 milyar $’dan 12 milyar $ yükselmiş ve Türkiye döviz korkusunu yenmişti.

 

Kısacası Özal, bu ülkede Anadolu insanının öne çıkışının adıdır. Özal, Malatya insanının Türkiye siyasetine damga vuruşunun adıdır. Özal,  sağ sol, Alevi Sünni, Türk Kürt demeden bütün Anadolu insanını kucaklamanın adıdır. Özal, kimsenin “öteki” olmadığı, “kutuplaştırmanın” bir yöntem olarak kullanılmadığı bir Türkiye’nin adıdır. Özal, Türkiye’nin yasaklar ülkesi olmaktan kurtuluşunun adıdır. Özal, siyasette vizyonerlik, dönüştürücü liderlik ve hoşgörünün adıdır.

 

Siyasete ve yaşadığı topraklara kişilikli duruş, cesaret ve vizyoner liderlik adına çok şey katmış bu iki insanlarımızın miraslarını sürdürmeyi diliyor ve her ikisini de rahmetle anıyorum. Ruhları şad olsun…

 

igezer@hotmail.com

igezer@ibrahimgezer.com.tr