Neredesin ey özgürlük!

Osmanlı'nın son dönem sadrazamlarından olan ve Tunus'un İbn Haldun'dan sonraki en önemli ikinci ismi kabul edilen Tunuslu Hayrettin Paşa, bundan 150 yıl kadar önce "İslâm medeniyeti neden geri kaldı? Batı medeniyeti neden sürekli yükselirken İslam medeniyeti dibe vurdu ve aramızdaki fark neden bu kadar açıldı? Onların coğrafyaları mı daha uygun, iklimleri mi daha güzel, toprakları mı daha bereketli, İnsanları mı daha zeki, yoksa ırkî bir üstünlükleri mi söz konusu?" şeklinde bazı sorular sorar.

Fakat sadece soru sormakla kalmaz ve konuyla ilgili kapsamlı bir araştırmaya koyulur. 

Kur'an, sünnet ve İslam tarihi başta olmak üzere Doğu'dan ve Batı'dan çok sayıda düşünürü okur, eserlerini inceler ve ülkelerin durumlarını araştırır.

Asıl odaklandığı konu ise İslam medeniyetinin neden geri kaldığı ve Batı medeniyetinin nasıl bu kadar hızlı yükseldiğidir. 


Tunuslu Hayrettin Paşa, bu konuyu enine boyuna araştırdıktan sonra, bu araştırmanın sonuçlarını 1873'de kaleme aldığı "Ülkelerin Durumunu Tanımak İçin En Emin Yol" adlı eserinde toplar.

Bu kitabında Paşa, başta sorduğu soruyu yani, "Onlar ile bizim aramızda neden bu kadar fark var? Onların coğrafyaları mı, iklimleri mi, toprakları mı daha elverişli, ırkî bir üstünlükleri mi var?" sorusunu tekrar sorar ve bütün bu sorulara "Elbette ki hayır!" cevabını verir.

Yani farkı oluşturan sebebin coğrafya, iklim, ırk, dil, din ya da kültür olmadığını söyler.

  
"Peki, o zaman asıl sebep nedir?" sorusuna ise Paşa, "özgürlük" cevabını verir; özellikle de dört özgürlüğün altını çizer.

Paşa'ya göre bu özgürlüklerin önünü açan toplumlar gelişip zenginleşirken; bu özgürlükleri baskılayan baskıcı ve yasakçı toplumlar ise sırasıyla duraklama, çözülme, çürüme ve çökme aşamalarından geçerek tarih sahnesinden silinirler.

Şimdi gelelim Paşa'nın altını çizdiği özgürlüklere;

Bunlardan birincisi, bireysel özgürlüklerdir. Yani fikir ve düşünce özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, kılık kıyafet özgürlüğü, teşebbüs özgürlüğü, seyahat özgürlüğü vb. özgürlükler.  

İkinci özgürlük alanı basın özgürlüğüdür. Yani basının özgürce yayın yapabilmesi, eleştiri yapabilmesi, gazetecilerin işlerinden atılmaması, hapsedilmemesi, basına sansür uygulanmaması, basının iktidar ve muhalefete eşit yer vermesi vb. özgürlüklerdir. 

Paşa'nın altını çizdiği üçüncü özgürlük alanı siyasal katılım özgürlüğüdür. Yani siyasi yasakların olmaması, sudan bahanelerle partilerin kapatılmaması, keyfi kararlarla kurumlara kayyum atanmaması, adayların tepeden belirlenmemesi, herkesin eşit şartlarda siyasete girebilmesi vb. özgürlükler. 

Dördüncü özgürlük alanı ise piyasa özgürlüğüdür. Yani piyasanın serbest ve özgür olması, devletin piyasada bir rakip olarak değil; hukuku, emniyeti ve adaleti sağlayan bir aktör olarak var olmasıdır.     

Paşa'ya göre, bu özgürlükler garanti altına alınmadan bir ülkeyi geliştirmeye ve zenginleştirmeye çalışmak havanda su dövmek gibidir. 

Açıktır ki son 10 yılda 11 bin gazetecinin işten atıldığı; yüzlerce gazeteci, aydın ve entelektüele televizyona çıkma yasağı uygulandığı, yıllardır bağımsız gazetecilerin yetkililere soru soramadığı, attıkları tweetler yüzünden on binlerce insanın ceza aldığı, yargı mensuplarının iktidara yakın suçlulara dokunamadığı, mahkemeler tarafından verilen on binlerce berat kararının uygulanmadığı ülkemizin

Hayrettin Paşa'nın önerilerinden alacağı çok şey olsa gerek.  

Kim bilir belki o zaman ülke olarak basın özgürlüğü endeksinde dünyada 180 ülke arasından 149'uncu olmaktan; son 10 yılda özgürlükler alanında dünyada en çok geri giden iki ülkeden biri olmaktan ve en önemlisi gelişmenin önde gelen dinamiklerinden biri olan özgürlüğün önemini keşfederek bunca işsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığı ve sefalete maruz kalmaktan kurtuluruz.   


Selam ve muhabbetle…

Bu makalenin Independent Türkçe de yayınlanana orijinalini görmek için tıklayınız