Meslek Eğitimine Dair

 

Meslek Eğitimine Dair...

Meslek sevgisi başarının temeli, mesleğini sevmemek ise başarısızlığın kaynağıdır
İşsizliğin ulaştığı boyutlar, meslek seçimini anlamsız hale getirmiştir (Sorokin).

Gülistan ve Bostan adlı meşhur eserlerin müellifi Sadi Şirazi (13. yy), herkesin bir meslek sahibi olmasını tavsiye eder ve sanatı her zaman işe yarayacak altın bir bilezik olarak görür. S. Şirazi, “Sanatı ve mesleği olan bir eskici nereye giderse gitsin zahmet çekmez, fakat bunlardan mahrum olan bir hükümdar ülkesi dışında aç kalır” diyerek bir meslek ve sanat sahibi olmanın önemine işaret eder.

Milli şairimiz merhum Akif ise “Kim ki kazanmazsa şu dünyada bir ekmek parası; dostunun yüz karası, düşmanının maskarası”diyerek herkesin en azından ailesinin geçimini sağlayacak bir hüner ya da mesleğe sahip olması gerektiğini vurgular.

Türkiye’nin öğretim sistemi ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim olmak üzere üç kademeye ayrılmıştır. Ayrıca, ilköğretimden önce okul öncesi eğitim (anaokulu), ve yükseköğretimden sonra ise lisan üstü öğretim kademeleri vardır. Eğitim - Öğretim sistemimiz içerik bakımından ise Akademik Eğitim ve Mesleki ve Teknik Eğitim olmak üzere iki kısma ayrılır.

Akademik Eğitim/Öğretim, belirli bir mesleğe ağırlık vermeden, tüm mesleklere ve hayatın tüm alanlarına yönelik olarak gerekli temel bilgi ve becerileri öğrencilere kazandıran ve onları zihin, ruh ve beden olarak daha üst eğitim öğretim ortamlarına hazırlayan bir eğitim-öğretim şeklidir.

Mesleki ve Teknik Eğitim ise belirli bir meslek alanında yoğunlaştırılmış bir programla, öğrenciye o mesleğin incelik ve özelliklerini öğreten ve öğrenciyi o alanda bir meslek sahibi yapmayı hedefleyen bir eğitim öğretim şeklidir.

Her iki eğitim öğretim şeklinin de günümüz şartlarında gerekli olduğu ve eğitim sistemleri içinde yer alması gerektiği hususu dünya çapında kabul görmekte olan bir yaklaşımdır. Ancak bunun yanı sıra, çocuğun hangi yaştan itibaren meslek eğitimine yönlendirileceği, hangi mesleklerin hangi düzeyde ve ne kadar süreli bir eğitim gerektireceği, akademik ve meslek eğitimine yönlendirilecek çocukların nasıl belirleneceği ya da buna kimin karar vereceği, hangi alana ne kadar öğrenci yönlendirileceği vb konularda yoğun tartışmalar yaşanmaktadır. 

Bugün mesleki ve teknik eğitim veren öğretim kurumları; öğrenci seçme yöntemi, eğitim – öğretimin niteliği, okul – sanayi işbirliği, yapılanma ve organizasyon sorunları, motivasyon eksikliği ve istihdam sorunları gibi bir çok sorunla karşı karşıyadır.

Birkaç yıl öncesine kadar Meslek Yüksekokullarına ÖSS sınavıyla öğrenci alınmakta ve normal liselerle meslek liseleri arasında üniversiteye yerleştirmede farklı katsayı uygulaması yapılmamaktaydı. Söz konusu uygulamada meslek lisesi öğrencilerinin yanı sıra normal lise öğrencileri de Meslek Yüksekokullarına girebilmekteydi. İlgili sistem, fakülte ve yüksekokullara gidemeyen öğrenciler içindeki en başarılı öğrencileri Meslek Yüksekokullarına çekme gibi önemli bir avantaja sahipti. Bugün ise, üniversiteye girişte liseler arasında farklı katsayı uygulaması başlatıldı ve Meslek Lisesi mezunlarının ilgili alanlardaki Meslek Yüksekokullarına sınavsız geçişini öngören “Sınavsız Geçiş” projesi uygulamaya konuldu. “Sınavsız Geçiş” projesi bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktan ziyade maalesef mağdur edilen meslek lisesi öğrenci ve ailelerine bir sus payı olarak gündeme gelmiştir.

Farklı katsayı uygulamasının başlamasıyla birlikte, velilerin büyük çoğunluğu, çocuklarını bir fakülte kazanır beklentisiyle ortaokuldaki başarı durumuna, yetenek ve eğilimine bakmaksızın normal liselere göndermeye başladılar. Son birkaç yıldır meslek liselerini ağırlıklı olarak, normal liselerde başarı şansı kalmayan, hatta başarısızlıktan dolayı okuldan atılan öğrenciler tercih etmektedirler. Bu durum ise hem meslek liselerinde ve hem de ilgili öğrencilerin direkt geçiş yaptıkları meslek yüksekokullarındaki eğitim standardını ciddi bir şekilde olumsuz etkilemiştir.

Önceki sistemde, öğrencilerin en başarılı kesimi fakülte ve yüksekokullara giderken, geriye kalan öğrencilerin en başarılıları ise Meslek Yüksekokullarına yönelmekteydi. Bugün ise adeta, en başarılı öğrenciler fakültelere, en başarısız öğrenciler meslek yüksekokullarına gitmekte bu iki grubun arasında kalan %60-70’lik bir öğrenci grubu ise üniversiteye devam şansı bulamamaktadır. Önceki sistemde, fakültelere girme şansı bulamayan öğrenciler meslek yüksekokullarına giderken şimdi ise adeta normal liselere devam şansı bulamayan öğrenciler meslek liseleri yoluyla meslek yüksekokullarına gelmektedirler.

Kısaca bu sistem, bir fakülte kazanamamış öğrencilerin en başarılılarını üniversite dışında tutarken, normal şartlarda üniversite okumaları oldukça zor olan ve birçoğu da eski mezun olan on binlerce öğrenciye üniversite kapılarını açmıştır. Ayrıca, bu sistem meslek liselerine olan talebi azaltarak, bir yandan meslek liselerindeki altyapının atıl kalmasına yol açmış diğer taraftan da normal liselerin aşırı yüklenmesine ve kalitenin düşmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla bu uygulama sadece mesleki eğitimi değil, normal lise eğitimini de olumsuz etkilemiştir. Dahası, üniversiteye gidemeyen diğer taraftan bir meslek sahibi olamayan yüz binlerce lise mezununun varlığı ayrı bir sorundur.   

Meslek Liseleri ve Meslek Yüksekokullarındaki son yıllarda kendini yoğun bir şekilde hissettiren eğitim-öğretimin kalitesi ile ilgili tartışmalar da büyük oranda yukarıda bahsettiğimiz sorundan kaynaklanmaktadır. 

“Sınavsız Geçiş” projesinin uygulamaya konulmasıyla birlikte meslek yüksekokulları her isteyenin gidebileceği bir eğitim kurumu olarak algılanmaya başlanmıştır. Buna, son yıllarda ülkemizin yaşadığı ekonomik krizler yüzünden iş bulma imkânlarının daralması gibi sebeplerin de eklenmesi, bu eğitim kurumlarında okuyan öğrencilerde ve ailelerinde negatif motivasyona sebep olmuştur. Öğrencilerin büyük çoğunluğu bir Meslek Yüksekokulunda okuyor olmayı yeterli bulmamakta ve sürekli bir arayış içerisinde bulunmaktadır. Gerçi bunun en temel sebebi bu okulların iki yıllık olmasının getirdiği kendini üniversiteli olarak görmeme psikolojisidir. Her ne kadar haklı gerekçelere dayanmasa da birçok öğrencide böyle bir psikolojinin varlığı dikkat çekmektedir. Bu sorun, Meslek Yüksekokullarıyla ilgili yukarıda bahsedilen sorunların çözülmesi ve bu kurumların öğrenciler açısından daha cazip hale getirilmesiyle aşılabilir.

Eğitim sistemimiz içinde önemli bir yere sahip olan meslek eğitimi ile ilgili sorunların çözümüne yönelik bazı teklif ve öneriler aşağıdaki gibi sıralanabilir.

1. Çocukları erken yaşlarda katı yöntemlerle ya da katsayı duvarlarıyla bir mesleğe yönlendirme yaklaşımlarından vazgeçilerek, bu işlemin rehberlik ağırlıklı, daha geç yaşlarda ve esnek yöntemlerle gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca bu sürece kadar öğrenciler akademik açıdan olabildiğince desteklenmelidir. Öğrenciler bilginin ve zihinsel gelişimin önemine ikna edilmeli ve öğrenme istekleri harekete geçirilmelidir.

2. Türkiye’de kamu ve özel sektörün teknik eleman ihtiyacı belirlenmeli ve ilgili alanlara ihtiyaç ya da biraz fazlası kadar öğrenci alınarak, geriye kalan öğrenciler mümkün mertebe hayatlarının her aşamasında istifade edebilecekleri, işsiz kalsalar bile faydasını görebilecekleri ve onları özellikle sosyal zekâ ve iletişim becerisi açısından geliştirecek alanlara yönlendirilmelidirler.

3. Bu konularla ilgili hemen her tartışmanın gelip dayandığı İmam Hatip Liselerinin konumu tüm tarafların hassasiyetlerini dikkate alan bir mutabakatla çözüme kavuşturulmalıdır. Hiç kimse ya da hiçbir kesim kendi anlayışını ülkenin tamamına dayatmaya ya da gencecik insanları istismar etmeye kalkışmamalıdır. Bu anlamda, İmam Hatip Liselerine imam hatip ihtiyacı kadar öğrenci alınması, bunun yanı sıra diğer liselere, çocukları için dini eğitim talep eden ailelerin bu ihtiyacını karşılamaya yönelik olarak Arapça ve Kur’an-ı Kerim gibi bazı seçmeli derslerin konulması bu kaostan bir çıkış yolu olabilir. Diğer taraftan İmam Hatip Liseleri müfredatının sosyal bilimler ağırlıklı olduğu dikkate alınarak bu okullar genel akademik liselerle birlikte düşünülmelidir. 

4. Liseler arasında üniversiteye girişte uygulanan farklı katsayı uygulamasına son verilerek, öğrencilerin üniversitede kendi alanlarına devam etmelerini teşvik için ek puan uygulamasının kapsamı genişletilmelidir. Aksi takdirde mevcut uygulama devam ettiği sürece ülkemizdeki mesleki ve teknik eğitimin toparlanması mümkün olmayacaktır. Zira ülkemizdeki hemen tüm öğrenciler başarı durumları müsait olsun ya da olmasın planlarını öncelikle bir fakülte kazanmaya yönelik olarak yapmaktadırlar. En azından bir iki kez bunu denemeksizin başka bir alana yönelmemektedirler.

5. Meslek Yüksekokullarının açılmasıyla ilgili olarak, yer seçimi, bölüm ya da program açılması, idari ve akademik yapılanma, personel alımı vs konularda üniversiteler arasındaki farklı uygulamalar birbirlerine yakınlaştırılarak ortak kriterlere bağlanmalıdır. Ayrıca, birçok üniversitede gözlenen birkaç bin nüfuslu ilçelere varıncaya kadar Meslek Yüksekokulu açma eğilimi yerini daha az sayıda ama güçlü Meslek Yüksekokulları açma eğilimine terk etmelidir. Mevcut durumda açılmış olan ve oldukça az sayıda öğrenci ve yetersiz imkânlarla faaliyetlerini sürdüren meslek yüksekokulları ise birleştirilmeli ya da kapatılmalıdır.

6. Meslek Yüksekokullarının sorunlarının çözümüne yönelik diğer bir teklif de bu öğretim kurumlarına meslek lisesi mezunları yerine sadece lise mezunlarının alınmasıdır. Bu anlamda, mevcut halde uygulanan, meslek lisesi mezunlarının, meslek yüksek okullarına direkt geçişini öngören uygulamadan vazgeçilmelidir. Zira dört yıllık bir lise öğretimi hemen her mesleğin öğrenilmesi için yeterli bir süredir. Bu öğrencileri tekrar ve üstelik genel liseden gelen öğrencilerle birlikte yeniden iki yıllık bir öğretime tabii tutmanın anlamı yoktur. Bu yüzden, Meslek Yüksekokulları genel lise mezunları için düşünülmeli, meslek lisesi mezunları direkt piyasaya yönlendirilmeli ya da başarılı olanları fakültelere gitmelidir.

Ülkemizdeki sanayiye dayalı mevcut teknolojinin seviyesinin düşüklüğü ve gelişmiş dünyanın sanayi çağından bilgi çağına geçişi dikkate alındığında MYO’ların, meslek liseleri gibi sanayiye dayalı meslek okulları olmak yerine, genel lise mezunlarına hitap eden ve onların bilgi çağına hazırlanması için, bilgi okuryazarlığı, pazarlama, iletişim, girişimcilik, sosyal bilimler, yabancı dil vs alanlarda onlara Formasyon kazandırmayı amaçlayan yani üçüncü dalga ekonomiye hitap eden akademik okullara dönüştürülmesi de düşünülebilir.

Sanayi çağının temel uğraşı olan “nesne” üretiminden, bilgi çağının temel uğraşı olan “hizmet ve yazılım” üretimine yönelmek toplumsal saygınlıkları dibe vurmuş bu kurumları yeniden yükselişe geçirecektir. Böyle bir yaklaşımla, ülke olarak, gelişmiş ülkelerin gelişmemiş ülkelere terk ettikleri birkaç ağır sanayi alanıyla uğraşmaktan kurtularak, tarım ve sanayiden sonra üçüncü dalga olarak ortaya çıkan ve merkezinde bilginin ve iyi yetişmiş insanın olduğu yeni dönem ekonomiye daha kolay uyum sağlayabiliriz.