Alternatif Okullar

Eğitimde Alternatif Okullar

 

Öğrencilerin kitle olarak bir araya getirilmesi (ham madde) ve merkezi bir yerde kurulmuş okulda (fabrika) öğretmenler (işçiler) tarafından işlenmesi düşüncesi, endüstriyel dehanın felç olmasıdır. Eğitimdeki yönetsel hiyerarşi, maalesef sanayi çağı modelini izlemiş onun gibi gelişmiştir. Çanlar değişme zamanının geldiğini haber vermektedir (A. Toffler).  

Günümüzde öğrencilerin yetiştirilmesi ve hayata hazırlanması sürecinde ailenin rolünün gittikçe azalmasına karşın okulun etki ve ağırlığının arttığına şahit oluyoruz. Aile, çocuğun birçok açıdan etkilenme ve sosyalleşme imkânı bulduğu büyük aile tipinden çekirdek aileye doğru evrilmiş ve belirleyiciliğini önemli oranda kaybetmiştir. Bunun aksine devletin etki alanı ve belirleyiciliği özellikle modern dönemle birlikte savunma, maliye ve güvenliğin yanı sıra sağlık ve eğitim gibi alanları da kapsar hale gelmiştir.

Merhum N. Topçu’nun ifadesiyle “Bugünkü devlet bizi her tarafımızdan kuşatmakta ve hamaldan satıcıya, muallimden sanatkâra herkese gideceği yolu o çizmektedir. Ruhumuzdaki evrim bakımından hepimiz, ailelerimizin değil, devletin çocuklarıyız. Zengin veya fakir çocuğu olmak ailelerimize bağlı bir iştir lakin ruhumuzun terbiyesinde ailenin rolü oldukça azalmıştır. Günümüzde ailelerin yapısından çok farklı çocuk ve gençlerin yetişmesi bunun göstergesidir. Bugün ailenin yapıcı rolü hemen hemen sıfırdır diyebiliriz. Bu yüzden her şeyi devletten beklemek hakkımızdır. Zira hayatımıza düzen veren devlettir” (Topçu, 1998).

İşte okulların giderek daha çok önem kazanmasına, öğrencilerin aileden çok okul ve öğretmenlerle muhatap olmasına, neredeyse evden çok okulda vakit geçirmesine raağmen beklentilere cevap verememesi mevcut bürokratik yapılı okulların geleceğin gereksinimlerini karşılamada yetersiz kalacağı yolundaki kanaatleri güçlendirmiş, bunun yanı sıra yapısı ve ideolojisi mevcut okullardan farklı alternatif okul ve alternatif eğitim arayışlarını hızlandırmıştır.

Yukarıda bahsedilen arayışların sonucu olarak dünyanın değişik yörelerinde birçok düşünür ve eğitimci tarafından alternatif okul modelleri geliştirilmiş ve uygulamaya konulmuştur.  Bu alternatif okullardan özellikle Montessori, Waldorf ve Paideia Okulları önemlerine binaen özetlenerek aşağıya alınmıştır (Aydın, 2006).

Alternatif Okulların Özellikleri

  1. Küçük boyutluluk,
  2. Destekleyici bir çevreye sahip olması,
  3. Bireysel programlama,
  4. Çok seçeneklilik,
  5. Özerklik ve demokratik yapı,
  6. Öğrenci merkezli olması,
  7. İyi tanımlanmış standartlar ve kurallar,
  8. Hedefi belli hizmetler,

Montessori Okulları

İtalya’nın ilk kadın tıp doktoru olan ve çocukların eğitimine çok önem veren Montessori, 1906 da üniversitedeki başkanlık görevinden ayrılarak, Roma’nın yakın bir bölgesinde çalışan ailelerin çocuklarından oluşan 60 kişilik bir grupla çalışmaya başlamıştır. Burada çocukların çevrelerindeki bilgiyi emme yeteneklerini ve uyarıcı materyallerin onlardaki bitmez tükenmez ilgiyi nasıl harekete geçirdiğini gözlemlemiş ve bu gözlemlerine dayanarak eğitim yöntemini geliştirmiştir.

Montessori sisteminde geliştirilen her türlü ekipman, her türlü uygulama, tamamen çocuğun yetişkinin yardımı olmaksızın kendi kendine ve doğal olarak yaptıklarının gözlenmesi temeline dayanır. Çocuklar kendi kendine öğrenebilmektedirler. Montessori’nin bu yaklaşımı daha sonra öğretim, psikoloji, öğretmen yetiştirme vb reFormlarında esin kaynağı olmuştur.

Montessori Eğitim Yaklaşımı

Montessori felsefesinin eğitim anlayışı, çocukların ileride ortaya çıkacak olan tüm özelliklerinin aslında onlarda zaten var olduğu temeline dayanır. Bir çocuğun fiziksel, zihinsel ve ruhsal potansiyelinin tam anlamıyla gelişebilmesi için mutlaka o çocuğun özgürlüğünün olması gerekmektedir.

Altı yaş altı çocuklar büyük bir zihinsel güce sahiptirler ve sadece deneyerek – yaşayarak çevrelerinden bilgi emerler. Montessori buna “emici zihin” adını vermiştir. Bu zihin okul öncesi yıllarda doruk noktasındadır.

Sakin ve mutlu olabilmek için altı yaş altı çocuklar buluşlar ve keşifler yapma gereksinimi içindedirler. Çevrelerindeki her şeyi görür ve merak ederler.

Emici zihinleri sayesinde okul öncesi çocuklar her şeyin doğrudan kendilerine öğretilmesine ihtiyaç duymazlar. Yapılması gereken şey bu dönemde çocukların hareket etme, dokunma, değiştirme, uyarma ve keşfetmelerine izin verilmesidir. Çocuk kendi çalışmasını kendi seçmelidir. Bu sayede kendi yaratılış özelliklerine dayalı olarak bağımsız çalışmayı, konsantrasyon geliştirmeyi ve öz disiplin sağlamayı öğrenirler (Kahn, 1995).

Öğrenme için en geçerli dürtü çocuğun kendi motivasyonudur. Çocuklar kendilerini öğrenmeye doğru yönlendirirler. Öğretmenin yapması gereken ortam hazırlamak ve çocuğa uyarıcı sunmaktır. Çalışmasını kendi seçen ve yapan çocuk, bundan zevk alır, özgürlüğünü keşfeder ve zaman içinde yetenekleri arttıkça çok güçlü bir bağımsızlık ve kendine güven geliştirir.

Montessori yöntemi çocuğun doğal öğrenme tutkusu üzerine kurulmuştur ve ona sürekli öğrenme için ömür boyu sürecek bir motivasyon aşılar. Çocuğu gerçek anlamda yapmaya hazır olmadığı hiçbir işe zorlamaz.

Montessori Okullarının Özellikleri

Montessori sınıfları üç yaş grubunu bir arada bulundurur. 3, 4 ve 5 yaş ile ilköğretim 1, 2 ve 3. sınıf öğrencileri aynı sınıfta üç yıl aynı öğretmende kalırlar. Bu onun üç yıllık periyotlara dayanan çocuk gelişimi teorisine dayanır. Çoklu yaş uygulamasında çocuklar hem birbirlerinden hem de birbirleri sayesinde öğrenirler.

Montessori eğitim materyali özeldir. Bu materyaller çocukların bireysel ve küçük gruplar halinde çalışmalarını sağlamak üzere geliştirilmişlerdir. Matematik dersinde ondalık ve kesir gibi matematik kavramlarını temsil eder. Coğrafya dersinde öğrenciler bulmaca haritaları ile çalışırlar. Bu yap-boz haritaların her bir parçası bir ülkeyi temsil eder.

Montessori sınıflarında öğrenme materyalleri açık ve alçak raflarda çocukları davet edici biçimde yerleştirilir. Çocuklar hangi materyali kullanmak isterse onu seçerler ve istedikleri bir süre kadar bu etkinliğe devam ederler. Bu materyallerle işleri bittiğinde onları aldıkları yere geri koyarlar.

Materyallerin kendileri çocuğu etkinlik göstermeye davet edici niteliktedir. Geometrik şekiller, kabartma haritalar, renkli boncuklar ve farklı özellikli çubuklar ve küpler… Farklı büyüklükteki küplerle çocuk, büyük küpü alta küçük küpü üste koyarak kule yapar ve böylece büyüklük küçüklük kavramlarını öğrenir. Burada küpler arasındaki tek fark ve ayırıcı nokta büyüklük olmalıdır. Başka materyaller başka kavramların fark edilmesi amacına hizmet ederler. Renk için renkli tabletler, biçim için farklı geometrik materyaller kullanılır.

Montessori sınıfı, çocuğun bir yetişkinin baskısı olmadan kendisini özgür hissettiği ve kendi dünyasını keşfedip, kendi zihni ve bedenini geliştirebildiği cazip bir ortam, hazırlanmış özel bir çevredir.

Montessori sınıfı çocuklar için bir tür “oturma odası” gibidir. Bütün materyaller çocuğun boyuna göre ayarlanmış ve bütün materyaller çocuğun beden yapısına uygun biçimde tasarlanmıştır. Hazırlanmış çevre dört farklı alana bölünmüştür. Pratik yaşam alanı, duyusal alan, matematik alanı ve dil alanı.

Pratik Yaşam Alanı (Günlük Yaşam Becerileri)

Herkesin bildiği gibi çocuklar yetişkinlerle olmayı ve onların günlük etkinliklerine katılmayı isterler. Montessori pratik yaşam materyalleri onların bu etkinlikleri yapmalarına izin verir. Üç yaşında okul öncesi kuruma giden bir çocuk için pratik yaşam alanı ev ile okul arasında bir bağlantı sağlar. Parlatma, fırçalama, süpürme, bağlama, bulaşık yıkama gibi gerçek işler yaptırılarak çocukların yetişkinlerle aynı etkinlikleri yapmaları sağlanır.

Küçük bir çocuk için yetişkinlere doğal hatta monoton gelecek, bulaşık yıkamak, sebze soymak, ayakkabı parlatmak gibi işlerin özel bir yanı vardır. Bu yetişkinleri taklit imkânı sağlar ki taklit o yaşlarda en güçlü dürtülerden biridir.

Bir Montessori sınıfında pratik yaşam alıştırmalarına ilişkin dört farklı grup vardır (Kahn, 1995).

  1. Kişisel bakım: Düğme ilikleme, fermuar çekme, bağlama vs.
  2. Çevresel bakım: Temizlik, süpürme, bahçe işleri, ütü yapma, parlatma vs.
  3. Sosyal İlişkilerin Geliştirilmesi: Kutlama, hizmet, kabul, özür dileme, teşekkür etme.
  4. Hareket ve denge: Bir çizgi üzerinde yürüme, sessiz oyunlar oynama vs.

Duyusal Alan: Dünyanın Keşfi

Dünya, renk, büyüklük, boyut, biçim, ses, dokunma, tat ve kokudur. Dokunsal, sesli, tadı olan ya da kokulu Montessori materyalleri çocuğa sınıflandırma, tanımlayarak netleştirme ve karşılaştırmalar yapma olanağı sağlar.

Matematik (Somuttan Soyuta)

Somut Montessori matematik materyalleri çocuğun somuttan soyuta doğru giden matematik yolculuğunda duyularının gelişmesine izin verir. Çocuklara erken yaşlarda matematik malzemeleri ile çalışma olanağı sağlandığında, onların matematikle ilgili pek çok gerçeği ve yeteneği kolayca ve zevkle kazanabildikleri görülmüştür. Çocuklar bu malzemeleri bir araya getirerek, ayırarak, bölüştürerek, sayarak, karıştırarak matematiğin temel işlemlerini kendi kendilerine ortaya çıkarırlar. Bir Montessori sınıfındaki çocuklar asla toplama, çıkartma kurallarını veya çarpım tablosunu ezberlemez. Onlar bu işlemleri zaten materyallerle yapıyorlardır (Kahn, 1995).

Dil (Konuşmadan Yazmaya)

Bir Montessori sınıfında çocuklar, alfabedeki harflerin isimlerini öğrenmeden seslerini öğrenirler. Okuma çalışmaları, çocuğun kelimenin anlamını sorması ya da harflerle çalışma isteği duyması ile başlar. Çocukların okuma istekleri asla bastırılmamalı ya da sınırlandırılmamalıdır. 

Kendi seçtiği bir çalışma üzerinde sürekli konsantre olabilen bir çocuk, bir iç disiplin ve bir iç huzuru geliştirmektedir. Montessori bu sürece “normalleşme” adını vermiştir ve bunu bütün bir çalışmanın en önemli tek sonucu olarak nitelendirmiştir. Sadece normalleşmiş çocuklar çevrelerinin de desteği ile harika bir gelişim gücü gösterebilirler. Bu güç, kendiliğinden oluşan disiplin, sürekli ve mutlu çalışma, başkalarına karşı toplumsal duyarlılık ve yardımlaşma biçiminde yansımaktadır.

Normalleşmenin özellikleri şu şekilde sıralanabilir: Düzenden hoşlanmak, çalışmaktan hoşlanmak, kendiliğinden oluşan bir konsantrasyon, gerçeğe bağlılık, sessizlikten hoşlanma ve yalnız çalışabilme, tahakküm edici iç güdülerin bastırılması, tercihleri gerçekleştirebilmek için eyleme geçme gücü, itaat, bağımsızlık ve kişisel teşebbüs, kendiliğinden ortaya çıkan öz disiplin ve neşe.

Waldorf Okulları

Waldorf kuramı ve uygulamasının kökenleri bir Avusturya’lı felsefeci, bilim adamı ve eğitimci olan Rudolf Steiner’in çalışmalarına dayanmaktadır. Steiner’in tezi, çok hızlı meydana gelen teknolojik gelişmeler karşısında kültürel gelişmeyi sağlamak için insanların tüm insani özelliklerini geliştirmek konusunda bilinçlenmeleri gerektiğidir

Rudolph Steiner’e göre Waldorf eğitiminin amacı, kendi yaşamını, amaçlarını başarabilecek şekilde yönlendirebilen özgür insanı geliştirmektir. Bu amaç ancak çocuğun zihin, kalp ve ellerini geliştirebilecek bir bütüncül eğitimle olanaklıdır. Bunun için üç olağan üstü hedefe yönelinmelidir: gerçek, güzellik ve iyilik idealleri. Bu amaçlar, entelektüel başarı, ruhsal gelişim, bedensel sağlık ve kişisel sorumluluk arasında iyi bir denge kurarak gerçekleştirilebilir.      

Waldorf felsefesi, 14 yaşına kadar çocuğun kökeni saygı ve sevgiden alan, gerçek bir otorite gereksinimi içinde olduğunu kabul eder ve bu gereklilik Waldorf öğretmenlerinin niteliklerini de belirler. İlköğretim yıllarında, öğrenciler genellikle sekizinci sınıfa kadar aynı öğretmenle birlikte eğitim görürler. Böylece öğrenci, kendi gelişimini bilen ve tanıyan bir öğretmenle olmanın güven ve rahatlığını yaşar.

Waldorf okullarında her sabah ilk iki saat ana ders olarak işlenir ve bu ders öykü, hareket, çizim, müzik, yaratıcı yazma gibi etkinliklere ayrılmıştır. Waldorf eğitiminin kalbi, eğitimin bir sanat olarak görülmesidir. Bugün Waldorf okulları dünyanın dört bir yanına dağılmış durumdadır.

Waldorf Eğitiminin Temel Özellikleri

Waldorf eğitimcileri, eğitim uygulamalarını biçimlendiren kapsamlı bir çocuk gelişim modelini benimserler. Bir Waldorf eğitimcisi için çocuğun kapasitesi doğumdan 21 yaşa kadar 7 yıllık ritimler halinde gelişir. Onlara göre biricik olan bir içsel kendilikle doğan bütün bireyler eğer 0-7 yaş arası okul öncesi; 7-14 yaş arası ilköğretim ve 14-21 yaş arası ergenlik yıllarına rastlayan gelişim aşamalarına uygun uyarıcılar ve destekler sağlanırsa özgürlük, olgunluk ve sorumluluğa doğru bir gelişme eğilimi taşırlar.

Waldorf uygulamasına göre bir ilkokulda bir ana ders öğretmeni birinci sınıfta aldığı öğrencileri sekizinci sınıfa kadar okutmaktır. Bir Waldorf öğretmeni kendini iyi yetiştirmiş olmalı ve derse hazırlıklı girmelidir.

Örneğin üçüncü sınıfların sosyal çalışmalar dersinde “Kuzeybatı Amerikan Yerlileri” ünitesi işleniyorsa, öğretmen tarafından bu yerlilerin yaşadığı bir ev gerçek özelliklerine uygun olarak çizilir ve boyanır. Öğrencilerden de kendi ana ders kitaplarından bu ünite ile ilgili desen ve renk seçmelerini ister. Aynı dersin bir bölümü olarak özel bir yerli grubunun yağmur büyüsü dansını videodan izleyerek öğrenirler. Bunu iyi bir sabah dilemek için söylenmiş bir yerli şiirinin bir dizesinin okunması izler. Böylece Kuzeybatı Kızılderililerinin yaşamı öğrenciler için anlamlı ve canlı bir hale gelir.

Sekizinci sınıf geometri ana ders bloğunda sanat ve doğa ilişkisi kurulur. İlk hafta spiral logaritmik konuların açıklanması için öğrencilere bir örümcek ağı, bir çam kozalağı, salyangoz kabuğu, eğrelti otu yaprakları gösterilir. İkinci hafta bitki ve hayvanların yaşamının temelinde yatan altın oran ve altın üçgen kavramının anlaşılması üzerinde odaklanılır. Üçüncü hafta doğadaki beşgen biçimler anlatılır. Dördüncü hafta Thales, Pythagoras ve Euclid gibi bilim adamlarının bilime yaptıkları katkılar üzerinde durulur.

Bu örnekler Waldorf eğitim programında sanatsal çalışmaların tüm öğrenme konuları ile nasıl bütünleştiğini göstermektedir. Bu alıştırmalar öğrencilerin duyularının uyarılması, duygularının zenginleşmesi ve çalışma disiplini kazanmalarını sağlayıcı imajlar, sesler ve niteliklerle ilgili entelektüel deneyimlerini genişletmekte ve derinleştirmektedir.

Waldorf okullarında ana dersin önemli bir parçası da her öğrencinin kendi “Ana ders kitabı”nı hazırlamasıdır. Bu kitap kayıtları, çizimler ve yazılardan oluşan ve her öğrencinin belli bir konudaki deneyimlerini ortaya koymasını içerir. Her öğrenci, her bir ana ders konusunda, evde de sürdürdüğü çalışmalardan oluşan ve öğrenmesini teşvik eden kendi kitabını yaratır. Her öğrenci kendi kitabının çok güzel olması içim çaba gösterir. Çocuklarda teşvik edilen bu estetik ve sanatsal çalışmalar, eğitimin sonraki aşamalarında yapacağı çalışmaları için güçlü bir altyapı oluşturur.      

 Böylece güne entelektüel açıdan odaklanmayı gerektirecek konularla başlanırken, el ve bedeni kullanmaya yönelik fiziksel etkinliklerle bir okul günü sona erer. Liselerde ise ana dersten sonra 3 farklı konuda yapılan derslerle güne devam edilir. Öğleden sonraki dersler ise güzel sanatlar ve beden eğitimiyle devam eder. Yine ana derslerle ilgili fen derslerinin laboratuar çalışmaları öğleden sonra yapılır.

Waldorf okullarının zengin programları ve yenilikçi öğretim yöntemleri, derin bir anlayış, öğrenme aşkı ve sağlıklı bir bireysellik geliştirmeyi hedeflemektedir. Bir etkinlikten diğerine geçişte müzik kullanılması Waldorf okullarında estetik bir çevrenin beslenmesini sağlayan başka bir yoldur. Okul gününün başladığını ya da bittiğini belirten ya da öğrenme periyotlarını birbirinden ayırmak için çalınan, kulak tırmalayıcı ziller yoktur.

Adler ve Paideia Okulları (Sokratik Yöntem)

Mortimer Jerome Adler kuyumculukla uğraşan göçmen bir ailenin oğlu olarak New York’ta doğmuştur. Adler, 14 yaşında okulu terk ederek gazeteci olma hayali ile New York Sun gazetesinde sekreter olarak çalışmaya başlamıştır. Daha sonra yazın becerisini geliştirmek için değişik üniversitelere devam etmiş ve sonra üniversitede öğretim elamanı olmuştur. Batı uygarlığının önemli felsefeci ve düşün adamlarıyla ilgilenen Adler, çalışmalarını “büyük kitaplar” ve “büyük düşünceler” üzerine yoğunlaşmıştır. 

1952’de “Batı Dünyasının Büyük Kitapları” çalışması Britanica Ansiklopedisi şirketi tarafından yayımlanması onun bu alandaki çalışmalarını doruğa çıkarmıştır.

Paideia sistemi Dr. Mortimer J. Adler ve Paideia Grubu adını alan arkadaşları tarafından 1982 yılında geliştirilmiştir. Adler ilk kez 1984 yılında “Paideia Önerisi: Bir Eğitim Manifestosu” kitabında bu eğitim yaklaşımını açıklamıştır (Aydın, 2006).

 Paideia sisteminin ve okullarının dört temel amacı vardır.

  1. Bütün bireylerin kişisel gelişimini sağlamak.
  2. Bireyleri yaşamlarını kazanabilmek için hazırlamak.
  3. Bireyleri politik sorumluluklarını yerine getiren iyi yurttaşlar olarak hazırlamak.
  4. Öğrencilerin öğrenme etkinliklerini ömür boyu sürdürmelerini sağlamak.

 

Paideia aslında Sokratik Yöntemin diğer adıdır. Bu yöntemle eğitim alan çocukların akademik başarılarının yükseldiği ve kritik düşünme becerilerinin daha iyi olduğu saptanmıştır.  Bu okullar 3–18 yaş arası çocukları olan ailelere hizmet vermektedir. Paideia öğretmeni “Sokratik Diyalog” konusunda uzmandır (Niçin böyle söyledin? Ne demek istedin?).

Paideia okulları aktif öğrenme yaklaşımını benimsemişlerdir. Çünkü bu yaklaşımın amacı bütün öğrencilere düşünmeyi öğretmektir. Bu amacı gerçekleştirmek için sınıflarda üç tür öğretim yöntemi kullanır. Didaktik öğretim, Akademik Koçluk ve Sokratik Diyalog.