Sistem Meselemiz

En Yakıcı Sorumuzu Aşma Girişimi Olarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Önerisi

Bizim coğrafyamız, iktidarları süre ve hukukla sınırlandırmanın bir yolunu bulamadığı için çok ağır bedeller ödemiş bir coğrafyadır. Yüzlerce yıldır, adaletli, katılımcı ve çoğulcu bir politik sistem kurmayı başaramamış olmak hem ülkemizin hem de coğrafyamızın en önemli ve en yakıcı sorunudur. 

Sırf bu yüzden tarih boyunca coğrafyamızda çıkan iktidar kavgalarında milyonlarca insan can vermiştir. Üstelik dünyanın birçok bölgesinde çoktan aşılan bu sorun, bizde aradan geçen yüzlerce yıla rağmen bütün yakıcı ve yıkıcılığıyla devam etmektedir.

Türkiye, cumhuriyete geçen, demokrasiyi kabul eden, iktidarları seçimle değiştirmeyi başarabilen ve ağır aksakta olsa demokratik sistemi işletebilen neredeyse coğrafyamızdaki tek ülkedir. Tek başına bu bile ülkemizin pozisyonunu alabildiğine önemli ve anlamlı kılmaktadır.

Bununla birlikte, eğer bir şekilde toplumsal farkındalığı harekete geçiremezsek, 150 yıldır büyük fedakârlıklarla inşa etmeye çalıştığımız bu kazanımlarımızı kaybetme ve tipik bir Ortadoğu ya da Orta Asya ülkesine dönüşme riskiyle karşı karşıyayız. 

Çünkü taraflı, partili ve tek kişi üzerine bina edilen mevcut hükümet sistemi, maalesef, ülkemizi tekrar başladığı noktaya döndürmeye ve 150 yıllık kazanımlarımızı yok etmeye kararlı görünmektedir. Bu mesele, ülkemizin geleceği açısından bir hayat memat meselesidir ve seçimleri kimin kazanacağından çok daha öte bir öneme sahiptir.  

Bu yüzden ülkemizdeki bütün vakıf, dernek, parti, sendika, meslek odası, üniversite, genç, yetişkin, kadın, erkek, işçi, çiftçi, memur, emekli, esnaf, iş insanı kısacası bütün insanlarımızın üzerinde kafa yorması ve sorumluluk alması gereken bir süreçten geçiyoruz.

Unutmamak gerekir ki, bir toplumun huzur ve barışı, o toplumun ortak aklı, meşvereti ve liyakati esas alan adaletli, katılımcı ve çoğulcu bir politik sistem kurmayı başarıp başaramadığına bağlıdır.  

İyi bir yönetim sisteminiz yoksa iyi bir ekonominiz de olmaz. Sadece ekonomi de değil, iyi bir dış politikanız, iyi bir eğitiminiz, iyi bir yargınız, tarımınız ve sanayiniz de olmaz. Her şey, nasıl bir yönetim sistemine sahip olduğunuza bağlıdır. Çünkü yönetim sistemi, eğitim, ekonomi, dış politika vb. tüm sistemlerin üst sistemidir, karar merciidir. Bu yönüyle, ülkemizde hemen her alanda yaşanan krizlerin tamamının kök nedeni yönetim/siyaset alanında yaşanan krizdir.

Bu yüzden, bir ülkede hukukun üstünlüğünü ve ortak aklı esas alan bir yönetim sistemi inşa etmeden diğer alanlarda mesafe almaya çalışmak, mesela ekonomiyi düzeltmeye kalkışmak, havanda su dövmek ya da bataklık dururken sineklerle meşgul olmak gibidir.

Aynı şey eğitim alanı için de geçerlidir. İktidar ve mülk ilişkilerinin yozlaştıran etkisinden bağımsız, salt eğitim çalışmaları ve bireysel ahlak çağrılarının yüzlerce yıldır yaşamakta olduğumuz ahlak krizini çözmeye yetmediği açıktır.

Yetmez, çünkü bir toplumda yaşayan insanları iyi, doğru, dürüst, çalışkan ve demokrat yapan şey, ülkede yapılan eğitim çalışmalarından çok o ülkede cari olan siyasal ve ekonomik sistemin iyi, doğru, adil ve demokratik olmasıdır. İbn Haldun, bu gerçeği “Toplum, yöneticilerin ahlakı üzeredir” sözüyle, Aristoteles ise “İyi bir anayasanın olmadığı bir ülkede ne iyi insan ne de iyi vatandaş olur” sözleriyle ifade etmişlerdir.    

Kötü bir sistem, en dürüst ve en ahlaklı insanları dahi bir süre sonra yozlaştırabilir. Bunun tersi de doğrudur, yani iyi bir sistem yozlaşmış ve çürümeye yüz tutmuş bir toplumu yeniden kendine getirebilir.

Yozlaşmış bir sistem, sürekli sinek üreten bir bataklık gibidir. Sürekli sahtekârlık, riyakârlık, ilkesizlik, tembellik, yoksulluk, yolsuzluk, kayırmacılık, nepotizm ve yalakalık üretir ve bütün bu kötülükleri topluma öğretir, yayar, hatta dayatır.

Bu yüzden, bu topraklarda, bir şekilde siyaset düzeltilmedikçe ve demokratik bir sistem inşa edilmedikçe hiçbir şey düzelmeyecektir. Yer yer ortaya çıkan konjonktürel kazanımlar da kaos, kriz ve darbelerin tehdidi altında yok olup gidecek ve sonuçta, bu coğrafya yüzlerce yıldır olduğu gibi iktidar sahiplerinin başına buyruk yönetimleri altında sürünmeye devam edecektir.

Adalet, liyakat, meşveret, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü esas alan bir politik sistem kurmayı başarmış toplumlarda ne şiddet ve terör, ne kaos ve kriz ve ne de iç çatışma ve darbe olur. Bir ülkede bunlar oluyorsa, mutlaka orada iktidar ve mülkün paylaşımında adaletsizlik ve zulüm var demektir. Bunu ortadan kaldırmanın yolu ise dini adalet, mezhebi eşitlik, meşrebi özgürlük ve ırkı insanlık olan bir yönetim sistemi inşa etmekten geçecektir.   

Sözgelimi, bir ülkede hukukun üstünlüğüne dayalı kurallı bir yönetim olmadan ekonomik sorunları çözemezsiniz. Çünkü bir ülkede hukuk olmadan güven olmaz, güven olmadan yatırım olmaz, yatırım olmadan üretim olmaz, üretim olmadan aş, iş ve refah olmaz. Bunların yerine işsizlik, yoksulluk, enflasyon, hayat pahalılığı, kriz, kaos ve sefalet olur, şimdiki gibi insanlarımızın pazar atıklarından meyve sebze topladığı, sabahın erken saatlerinde ucuz ekmek kuyruğuna girdiği ve yoksul insanlarımızın çaresizlikten intihar ettiği bir ülke olur.

Tüm bunlar, günümüzde iyi insan yetiştirmeye harcadığımız enerjinin bir o kadarını hatta daha fazlasını iyi sistem inşa etmeye harcamamız gerektiğini ortaya koymaktadır. 

İşte geçtiğimiz günlerde altı siyasi parti tarafından açıklanan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisi tüm bu açılardan önemli, anlamlı ve tarihi bir adımdır.

Siyasi tarihimizde bir ilk olarak farklı görüşlere sahip 6 siyasi parti bir araya gelerek tüm maddelerini oy birliğiyle kabul ettikleri ve şimdiden tarihimizdeki en demokratik sistem olmaya aday bir yönetim modeli hazırlayarak ve onaylayarak kamuoyuna deklare ettiler.

Bu girişim, bir ittifak ya da koalisyon değil, ülkemizin nasıl yönetilmesi gerektiğine dair bir model önerisidir. Kısacası, ülkemizin ve coğrafyamızın en yakıcı sorununu aşma girişimidir. 

Yukarıda bahsedilen tarihi arka plan dikkate alındığında bu girişim, sadece ülkemiz açısından değil coğrafyamız açısından da bir milat niteliğindedir. Zira, bu girişimle birlikte tarihimizde belki de ilk kez, toplumları yozlaşmanın ana sebebi olan despotizmden koruyarak huzur, barış ve gelişmeyi garanti eden yasama-yürütme ve yargı erklerinin bağımsızlığı bu kadar açık ve net şekilde bir politik sistem önerisinde karşılık bulmuş oldu.  

Açıktır ki, bu öneri geçmişe dönmeyi değil, tam tersine hem geçmişin hem de bugünün sorunlarını aşmanın tek yolu olarak devletimizin ve cumhuriyetimizin demokrasiyle taçlandırılmasını hedef­lemesi yönüyle tamamen yeni bir sistem önerisidir.   

Bu vesileyle, bu tarihi adımı atan partilerimizi ve projeye emek verenleri tebrik ediyor, bu modelin milletimiz nezdinde karşılık bularak uygulama şansı yakalamasını diliyorum.